Yandex.Metrica V. Chakralarda Oluşan Engellerin Nedenleri | Chakra El Kitabı | S.Sharamon - B.Baginski | Bioenerji, Refleksoloji, Masaj | 0 543 325 46 12

V. Chakralarda Oluşan Engellerin Nedenleri | Chakra El Kitabı | S.Sharamon - B.Baginski

V. Chakralarda Oluşan Engellerin Nedenleri

V. Chakralarda Oluşan Engellerin Nedenleri  Chakra El Kitabı  S.Sharamon - B.Baginski


Gerçek doğamız, Yaratılış'ın titreşim ve kanunları, renk ve şekilleri, koku ve sesleri ile sonsuz bir düzende kendini gösterir. Ayrı olduğumuz hiçbir şey yoktur. Varlığımızın içindeki cevher, varoluşun tüm alanlarını doğuran ve yayan, Tanrı dediğimiz mutlak, değişmez ve her yerde bulunan Varlıkla bölünmez bir birlik içindedir. Doğasına bağlı olarak, bu saf, sınırsız varoluş, mutluluktur.

İlahi Varlığın durgun denizleri neşe ile dalga dalga kabardığında, içinde bizim de, subtil ve fizik bedenlerimizle bulunduğumuz Yaratılış'ın dansı başlar.

Bireyler olarak yalnızca fiziksel duyularla ve akılcı bir zihinle aldığımız bilgilerle yaşamaya başladığımızda, birlik bilincini kaybedip ilahi köklerimizi unuttuk. Tamamen gerçek bir korku duygusu doğuran bir ayrılık içine girdik. İç mükemmellik ve yaşamda güvende olma duygularını kaybettik ve bunu çevremizde aramaya başladık. Fakat bu mükemmellik çabaları tekrar tekrar hayal kırıklıklarıyla sonuçlandı ve yeni hayal kırıklıklarından korkmaya başladık. Bu gelişim içinde, hiç bir zaman yok olamayacağımızı ve ölümün sadece dış görüntünün bir değişimi olduğunu unuttuk.

Korku, kaçınılmaz olarak bir büzülme, kasılma ya da krampa yol açar; bu da ayrılık ve korku duygularını besler. Bu yanlış çevrimden kurtulup birlik duygusunu yeniden kazanmak, hemen hemen Doğu'daki ve Batı'daki tüm din içerikli grupların ve yolların temel amacıdır.

Chakralar insan enerji sistemi içinde, korkudan doğan engellere en duyarlı öğelerdir. Nadiler boyunca da engeller oluşur. Sürekli bir kasılma hali, Yaşam enerjilerinin serbestçe akıp çeşitli bedenlerimize, birliğin bilincini yansıtmaları ve yaşatmaları için gerekli olan enerjilerin sağlanmasını engeller. Ayrılık, yalnız olma ve iç boşluk duyguları ve ölüm korkusu, yalnızca içimizde bulabileceğimizi dış dünyada aramamıza yol açar. Başkalarının sevgi ve takdirine, fiziksel tutkularımıza, başarıya ve maddi zenginliklere bağlı kalırız. Yaşamımızı zenginleştirebileceğimize, içimizdeki boşluğu bunlarla doldurmaya çalışırız. Kaybettiğimizde ise, yaşamda herzaman bizimle birlikte olan o sinsi korku duygusu tekrar karşımıza çıkar. Ve elbette, başarı ve tatmin için ihtiyacımız olan şeyleri başkaları alır. Hepimizin, bir diğerinin parçası olduğu ve hepimizin Kutsal Varlık'ta ortak kökümüz olduğu gerçeğini unutuyoruz. Çevremizdeki insanları seveceğimize, onları rakip ve hatta düşman olarak görüyoruz. Ve sonunda, kendimizi korumamız, belli insanlar, koşullar ve bilgilerle karşı karşıya gelmememiz gerektiğini hisettiğimiz bir noktaya ulaşıyoruz. Bunun için antenlerimizi geri çekiyoruz ve böylece chakralarımızda daha fazla büzülmelere neden oluyoruz.

Çevremizdeki insanların ya da ait olduğumuzu hissettiğimiz bir grubun takdirine o kadar güçlü ihtiyaç duyuyoruz ki bu insanların, ya da genel toplumsal kuralların beklentilerine karşılık vermek için yaşamımızı değiştirebiliyoruz. İçten gelen duygularımızı da toplumsal adetlerin çerçevesine uymadıkları zaman bastırıyoruz. Bunu yapmanın tek yolu, chakralarımızı kontrolsüz duyguların geçemeyeceği bir şekilde sıkıştırmak. Bu demektir ki, söz konusu chakranın enerjisi tutuluyor. Enerjiler özgün biçimleriyle yayılmadıkları zaman bozulup, bir şekilde bu engellerden çıkıyorlar ve güçlü ve genellikle olumsuz duygular ya da aşırı bir hareket isteği şeklinde dışarı veriliyorlar.

Bu da, engele karşı, bir Yang özelliği taşıyan tepkiye yol açıyor. Hala enerji özelliğine sahip olan bu yeni enerji, aynı isabetsiz yolla tekrar tekrar saldırıp püskürtülebiliyor.

Chakra engellemelerinde baskın bir Yin tepkisi, kendini, neredeyse tüm enerjinin alıkonması şeklinde gösterir. Bir noktaya kadar bu, enerji akışını tamamen durdurabilir çünkü enerjinin yukarı çıkması için hiçbir olanak sağlanmamıştır. Sonuç, yetersiz yaşam enerjisi ve zarar görmüş chakranın zayıflamasıdır. Engellenen chakra işlevlerinin sonuçları ve aşırı yüklenmenin etkileri, ilgili chakra bölümlerinde anlatılacaktır. Sizin bireysel tepkileriniz, verilen bilgilerden farklı olabilir, çünkü bunlar ilk önce engel yaratmış ve şimdi de astral bedende hatta biraz da zihinsel bedende saklanan tecrübelerinizle belirlenir.

Fiziksel ölümle birlikte bu saklanan tecrübeler geride bırakılmaz. Gelişim boyunca çözülene kadar bir dahaki enkarnasyonlara taşınır. Doğduğumuz çevreyi ve yeni yaşamımızda astral beden yoluyla kendimize çekeceğimiz tecrübeleri büyük ölçüde etkilerler.

Fakat, her yaşamın çocukluk evresinde böyle duygusal kalıpları çok çabuk bir şekilde çözme fırsatı verilmiştir. Yeni doğan bir insandaki tüm enerji sistemi tamamen geçirgen ve açıktır. Bu demektir ki, prensip olarak, her yeniden doğmuş ruhun doyuma eren biri olma şansı vardır. Fakat, ayrıca, her titreşime ve tecrübeye ve dolaysıyla her çeşit etkiye de açıktır.

Yeni doğmuş bir insan varlığı kendi yaşamını bilinçlice şekillendiremez ve tecrübeleri hakkında konuşamaz. Bu yüzden, tamamen yetişkinlerin iyi niyetlerine ve iigilerine bağlıdır. Bu, anne-babalara büyük bir fırsat sunduğu kadar büyük de bir görev yükler.

Önümüzdeki sayfalarda bir çocuğun, yaşamının ilk yıllarında iyi gelişmesi, yeni engellerle karşılaşmaması ve eski kalıpları çözmesi için ihtiyacı olan etkileri anlatmaya çalışacağız.

Bugün ve bu çağda, birçok gelişmiş ruh, dünyadaki görevlerini tamamlamalarına engel olacak gereksiz engellere maruz kalmadan enkarne olabilecekleri uygun anne-babalar beklemektedirler. Diğer ruhlar da bu değişim çağında yeniden doğmayı isterler çünkü böyle bir öğrenme ve gelişim fırsatı bir daha zor ortaya çıkacaktır.

Şimdi anlatacağımız bilgiler, anne-baba adaylarının, çocukları olarak gelecek ruhlara mümkün olan en iyi başlangıcı sağlamalarına yardım edebilir. Ayrıca her birimizin kendi "engellenme tarihi"ni daha iyi anlamasına ve daha kolayca çözmesine de yardımcı olabilir.

Fetüs, dünyasını çoğunlukla annesi yoluyla yaşadığı ve algıladığı için, kendini dışlanmış hissederse ya da anne sürekli bir stres (zorlanma) halinde yaşarsa, enerji sistemindeki engelenmeler rahimde başlayabilir. Rahimdeki küçük varlığa sevgi dolu bir ilgi ile yaklaşılırsa, onun enerji sistemine, kendini tamamen iyi ve güvende hissetmesini sağlayacak titreşimler verilir. Anne mutlu gebelik ayları geçirirse, çocuğuna mutlu ve yaratıcı bir yaşam için önceden gerekli olan şeyleri verebilecektir.

Doğum anı, her insan varlığının yaşamında bir dönüm noktasıdır. Dünyayı dost ve rahat, ya da sert, soğuk ve sevgisiz bir yer olarak algılamamızı etkileyerek bir ömür sürecek kalıcı bir iz bırakabilir. Doğumda çocuk, dünyadaki ömrünün ilk dokuz ayında onu besleyen ve koruyan eksiksiz maddi güvenlikten ayrılır. Anne ve çocuğun ilaçlarla güçsüzleştirilmediği bir doğum, büyük bir çaba ve emek gerektirse de, çocuğa bir şok etkisi yapmaz. Doğumdan sonra hemen anneden ayrılmaya hiç hazır değildir. Alışık olduğu annesinin bedeninin titreşimlerini hissettikçe ve auranın enerji titreşimleri içinde bulunduğu sürece bir güven duygusuyla, kendini yeni tecrübelere açmak ister.

Bunun yanında, anneyle ve çocuk arasındaki bedensel ilişki, doğumdan sonra hemen bir bağ kurulmasını sağlar. Anneden, yeni doğmuş çocuğa doğrudan ve bilinçli bir çaba olmaksızın sevgi dolu duygular ve olumlu enerji akar ve bu, annenin bebeğini yakınında hissettiği veya en azından onu duyusal aurası içinde tuttuğu sürece devam eder. Bu sevgi akışı küçük yavruyu güven ve neşe ile doldurur. İlginçtir ki, babalar da, doğum anında orada bulunduklarında ve bebeğe dokunmalarına izin verildiğinde, bebeklerine karşı yakın duygu ve sezgilere sahip olurlar.

Eğer yeni doğmuş bebek doğumdan sonra anneden ayrılırsa derin bir ayrılık ve yalnızlık acısı çekecektir. Anne çocuğuna bilinçli olarak sevgi dolu duygu ve düşüncelerini gönderdiği sürece aralarındaki bağlantı devam eder ve çocuk, annenin enerjisinden tamamen ayrılmış olmaz. Eğer anne başka şeylerle ilgilenirse veya aldığı ilaçlar yüzünden yorgun ve duygusal olarak da tükenmiş ise bu süregelen ilişki bozulacaktır.

Yeni doğmuş çocuk, annesinin koruyucu, sıcak varlığı olmayan kendini tamamen yalnız hissettiği, tanımadığı soğuk bir dünyadaki çeresizliğinin farkına varacaktır. Bu tecrübe o kadar etkilidir ki, kural olarak, çocuğun enerji sistemi bu korkutucu duygularla başa çıkamaz ve enerjideki ilk engelenmelerle sonuçlanan derin bir etki oluşur.

Bu engellenme kendini ilk olarak kök chakrası bölgesinde gösterir. Bir önceki bölümde, Chakra öğretileri ışığında yaşam ritimlerini incelemiştik. Tablolarda görebildiğiniz gibi, yedi yıllık ve bir yıllık temel özelliklere göre, yaşamın ilk yılında kök chakranın enerjileri etkilidir. İlk güven duygusunun temeli bu zamandadır. Bu ilk güven, kişiliğin korkusuzca ve tamamen gelişmesi için potansiyelini oluşturur. Aynı zamanda, kundalini'nin yaşam enerjisi tüm diğer merkezlere kök chakrası yoluyla geçer. Yani kök chakrasındaki bir engellenme, tüm enerji sistemini etkileyecektir. Psikologların, kişinin yaşamının ilk yıllarını tüm ömrün en kritik dönemi olarak görmeleri, kesinlikle bir raslantı değildir. Bu süre boyunca çocuk, fizik bedeni yoluyla deneyim kazanır. Bu demektir ki, herşeyden önce, annesiyle, babasıyla ve diğer güvendiği kimselerle bedensel ilişkiye ihtiyacı vardır.

Bu çağlarda, çocuğun zaman duygusu yoktur. Ağlıyorsa, yalnız ve aç olduğundandır; bu durumun bitip bitmeyeceğini bilmez ve kolaylıkla umutsuzluğa düşebilir. İhtiyaçları kısa zamanda karşılanırsa, bu dünyanın, çocukların yaşamasını sağladığı ve duygusal ihtiyaçlarını karşıladığına dair bir güven duygusu geliştirir. Çocuk, maddi ve sübtil düzlemlerde, kendini yeryüzünün sağladığı besleyici ve koruyucu enerjilere açar.

Doğayla yakın ilişki içinde yaşayan hemen hemen her insanın bu gelişimler hakkında sezgisel bilgisi vardır. Sürekli olarak çocuklarını bedenlerine yakın tutarlar ve başka bir yerde yalnız bırakmazlar. Çocuk emekleme çağına geldiğinde onu kaldırıp yürütürler. Geceleyin çocuk annenin yanında yatar ve acıktığında annenin memesi hemen yanıbaşındadır. Bu küçük insan varlıklarının parlayan gözleri ve mutlu ifadeleri herşeyi anlatır. Bu tip insanların çocukları nadiren ağlarlar ve erken bir yaşta sorumluluk almaya hazırdırlar.

Bizim toplumumuzdaki bir anne, en azından ilk yıl kendini çocuğunun bakımına adarsa ve bu süre boyunca kendi ihtiyaçlarını gözardı etmeye hazırsa, çocuğuna, ömrünün geri kalanında mümkün olan en iyi potansiyeli kazandıracaktır. Buna gerçekten değer diye düşünüyoruz. Çocuğuyla sürekli bedensel temas sonucu, annenin yaşadığı sevgi ve mutluluk akışı o kadar büyük ki, bunun karşılığında vazgeçmek zorunda kalacağı şeyler çok önemşiz kalır.

Bir çocuk, bu ilk güven, doyum ve korunma duygularını kaybederse, bunları, büyüdükçe daha fazla dışarıda, maddi dünyada arayacaktır. Bu, insan sıcaklığının ve yakınlığının yerini alan oyuncak hayvanlarla başlar. Daha sonra çocuk, bilinçsizce içindeki boşluk duygusunu dolduracak bir şeyler aradığından, gittikçe artan bir şekilde, daha fazla oyuncak ve şeker isteyecektir. Yetişkin biri olduğunda, güzel giysiler, araba, eşya, ev yada toplumsal statü, çocukluğunda kaybettiği güven ve bütünlük duygusunu yeniden kazanmak için tutunduğu nesneler olacaktır. Tüketim toplumu da denilen maddiyatçı toplumumuz, üyelerinin çoğunluğunun tatmin edilmemiş ihtiyaçları olmadan varolamazdı.

Fakat, iç güven ve tatmin duygusuna maddi nesnelerle ulaşılamayacağını farkedenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Onlar, çoğumuzun doğarak ayrıldığı kayıp cenneti yeniden keşfetmek için tek şansları olan bir iç arayışa giriyorlar.

Yaşamın ikinci yılında, kök chakrasının temel özelliğine yeni bir özellik katılıyor. Çocuk büyüdükçe ikinci chakranın enerjileriyle ilişki kurmaya başlıyor. Sevecen okşayışlar ve kucaklamalar, artık fiziksel temastan öte bir anlam kazanıyor. Çocuk, bedensel tutkularını keşfetmeye, yaşamaya başlıyor ve duygularını daha bilinçlice ifade ediyor. Bu noktada, astral bedenin geçmiş yaşamlardan gelen özellikleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Çocuk, ikinci yılında temel duygusal kalıplarla karşılaşıyor.

Artık, anne ve babaların çocuğa belli tavırlar zorlamaları daha fazla önem taşıyor, çünkü bu koşullarda, çocuk duygularını tutmaya ve saklamaya başlıyor. Diğer taraftan eğer çocuk, duygularını basitçe yaşamayı ve varlıklarını kabullenip, onlarla, oyun oynarmış gibi neşe içinde meşgul olmayı öğrenirse, kısa zamanda tüm olumsuz duygusal izlenimleri yok edebilir.

Anne ve babalar, çocuğun bu evrede hiçbir olumsuzluk göstermediğini anlamalılar. Eğer kızgınsa, bunun nedeni, doğal bir ihtiyacının karşılanmamış olmasıdır. Kızgınca ağlama veya çırpınma, oluşmuş engelleri çözer ve çocuğu onlardan kurtarır. Çoğu anne ve baba, çocuğunun duygularını ifade ediş yolunu zor kabullenirler. Bunu yapıp şunu yapmadığında çocuklarını seviyorlar; aksi takdirde, "Yeteri kadar iyi bir çocuk değilsin" diyorlar.

Çocuk anne ve babasının yargı şeklini benimser (kendine katar) ve sevgilerini kaybetmek istemediğinden sevilmeyen özelliklerini bastırır. Bu, çocuğun enerjisinin terbiyesi ile ilgili, çok derinlere ulaşan sonuçlar doğurur. Bunun yanında, eğer duygusal teşvik eksikliği varsa, ilk güven duygusunda kusurlar ortaya çıkacak ve sakral chakra (kuyruk sokumu chakrası) tıkanacaktır.

Yetişkin biri ise, doğal duygularını kabullenmede ve ifade etmekte zorluk çeker. Herhangi birşey hissetmek için duygusal teşviğe ihtiyaç duyar ve diğer insanları, kendi tatminine hizmet eden nesneler olarak görme eğilimi yerleşir.

Üçüncü yılında, küçük insan, solar pleksüs chakrasının enerjileriyle ilişki kurar. Duygusal ifade daha da farklılaşır ve ikinci yıl hakkında söylediklerimiz daha da fazla uygulanır. Çocuk, artık, kendini bir birey olarak denemek, kendi etkisini öğrenmek ister ve zaman zaman, sonunda ne olacağını görmek için "hayır" demeye başlar.

Anne-babalar, çocuğu yetiştirmek için tek yolun kendi istekleri doğrultusunda çocuğu zorlamak olduğunu düşünürlerse, anne-baba ve çocuk arasında, çocuğun üçüncü yılında doruk noktasına ulaşan bir güç savaşı ortaya çıkar. Eğer çocuk, uyanan kişiliğiyle sevilmediğini ve kabul edilmediğini hissederse, solar pleksüs chakrasının enerjileri tıkanır. Yetişkin biri olduğunda da kendi kişiliğini yaşamak, yaşamını kendi düşünceleri doğrultusunda şekillendirmek ve olumsuz deneyimlerden bir şeyler öğrenmek için gerekli olan güven ve cesaret duygularının eksikliğini çeker. Bunların yerine çevresindeki dünyaya uyar ya da onu kontrol etmeye çalışır.

Ve böylece, küçük insanın yolculuğu çeşitli chakraların enerjileriyle devam eder. Verilen örneklerin yeterli olduğuna inanıyoruz. Bireysel chakraların açıklamalarının bulunduğu tablolar bu yolun geri kalanını çizmenize yardımcı olacaktır.

Bu ayrıntılı açıklamaları okurken, her zaman reenkarnasyon koşullarını kendimiz seçtiğimizi hatırlamalıyız. Ruhumuzun şekillenmesi ve ihtiyacı olan deneyimleri kazanıp mükemmelliğe doğru gelişmesi için bu örnekleri verdik.

Böylesi derin anlayışa ve sevgiye sahip, sevgi ve bilgi dolu ellerinde astral bedenin son sınırlayıcı kalıplarının da eriyip yok olduğu anne ve babalara rastlamak çok zor. Bütün bunlar demek oluyor ki, yaşamımızdaki görevimiz ve amacımız, içimizdeki engelleri aşmak için kendimize karşı anlayış dolu bir sevgi geliştirmek ve ruhumuzun bu sevilmeyen yönlerini çözümlemek. Farkında olmamalarına rağmen, anne ve babalarımız, bizim ilk öğretmenlerimizdir, çünkü davranışlarımıza gösterdikleri tepkilerle, bazen kusurlarımızın farkına varmamızı sağlarlar. Böylece, kaybettiğimiz iç bütünlük duygusunu yeniden kazanmamız için bir yol bulmamıza yardım ederler. Daha sonra, yaşamda amaçlı, ama bilinçsizce kendimize çektiğimiz diğer insanlar ve koşullar, ruhumuzun karanlık köşelerine tuttuğumuz aynalar olacaklar.

Önümüzdeki bölümde, eski iç bütünlük duygusuna geri dönmenize yardımcı olacak yöntemler anlatılacaktır.

Share on Google Plus

About Bursa Bioenerji

Bursa Bioenerji, Refleksoloji, Masaj Uygulamaları | 0 543 325 46 12
    Blogger Comment
    Facebook Comment

0 yorum:

Yorum Gönder